Evlilik ilişkilerini anlamak ve evliliklerde çıkan problemleri analiz edebilmek için evlilik ve aile içindeki güç çekişmelerini anlamanın önemli bir rolü vardır. Bu makalede aile ve evlilik içindeki güç çekişmelerinin ne olduğu, bu güç dengesizliğinin neden oluştuğu ve bu güç dengesizliğini oluşturan faktörler incelenecektir. Güç her türlü insan ilişkisinde bulunan bir faktördür. İlişki içindeki gücü, başkalarının davranışlarını etkileyebilme, ilişkideki diğerinin karşı koymasına rağmen, kişinin kendi arzu ve istekleri doğrultusunda davranabilme ve karşı tarafın davranışlarında değişikliğe neden olma olarak tanımlayabiliriz. Evliliklerin nasıl işlediğini anlamak için o evlilik içindeki güç dengesini analiz etmek önemlidir. Aile ve evlilik içindeki gücün eşlerden hangisi tarafından kullanıldığını belirlemek için o evlilikte kararların kimin tarafından verildiğine, paranın nasıl harcanacağına, nerede oturulacağına, çocukların hangi okulda okuyacağına kimin karar verdiğine ve bu kararların nasıl alındığına bakmak gerekir. Aile ve evlilik içindeki güç dengesi ve/veya dengesizliği sadece çiftin birlikteliğinden kaynaklanmaz. Çifti oluşturan bireylerin kendi biyolojik ailelerinden de etkilendikleri yadsınamaz. Biyolojik ailede gözlemlenen problem çözme mekanizmaları bireyin evlilik içerisinde gücü ve evliliğin kontrolünde olma isteği ile yakından ilgilidir. Kontrolü elinde tutmak için fiziksel kuvvet kullanan bir baba ile bununla yaşamak için pasif- agresif bir tutum izleyen bir anne ile büyüyen bir kız çocuğu, kendi evliliğinde de tartışmadan kaçmak için en iyi yolun problem yaratan durumu hiç tartışmadan yok saymak yolunu seçebileceği gibi, tam tersi ilişkideki kontrolünü ve gücü kaybetmemek için karşı tarafa hiç söz hakkı vermeden en “doğru” yu kendisinin bildiğini söyleyecektir. Aile ve evlilik içerisindeki güç dengesini altı ana başlık altında sınıflandırabiliriz. Bunlardan ilki yasal veya meşru güçtür. Yasal veya meşru güç toplum tarafından kabul gören erkeğin evin reisi olduğu veya anne-babanın çocukların üzerinde kontrol sahibi olmaları gerektiğini bizlere sunan güçtür.Meşru, yasal gücü elinde tutan birey diğerini cezalandırma gücüne de sahiptir aynı zamanda. Bu gücün kullanılmasında, etki edilen, yani tahakküm edilen tarafın, içinde yaşanan kültürün de etkisiyle içselleştirmiş olduğu değerlerin de etkisi vardır. Tahakküm edilen taraf, tahakküm edenin “haklı” etki ve gücünü kabul eder. Örneğin erkeğin ailenin reisi oluşu veya evlilikte kocaya itaat etme gerekliliği fikri artık çok da rağbet görmese de toplumda daha dolaylı kurallarla erkeğin hakimiyeti, gücü farklı alanlarda günümüzde de kolaylıkla görülebilir. Çocukların okul toplantılarına gitmenin en “batılı” kültürlerde bile genellikle kadının rolü olduğu düşünülürse erkek ve kadın olmanın evlilikte gücü elde tutmakla halen ilişkili olduğu söylenebilir. Bilgi gücü olarak adlandıracağımız ikinci güç çeşidi de ailede bir bireyin herhangi bir konuda diğerlerine göre daha bilgili olması ile ilgilidir. Örneğin aile içinde elektronik eşyalarla ilgili daha bilgili olan kişi ,bilgi gücünü elinde tuttuğu için aile için gerekli bir elektronik alet alındığında bu aşamada karar verici merci olacaktır. Bir başka güç çeşidi de aile içinde sevilme, değer verilme ile ilgilidir. Sevilme-kabul görme gücü olarak adlandıracağımız bu gücü aile veya evlilikte elinde tutan birey diğer eş tarafından memnun, mutlu edilmeye çalışılır. Örneğin kadının sürekli olarak eşini rahat ettirmeye çalışması, evde sürekli onun sevdiği yemeklerin pişirilmesi gibi.Aile ve evlilik içinde görülen bir diğer güç de zorlayıcı güçtür. Bu gücü elinde tutan birey diğerini karşı çıksa da zorlayıcı, kabul ettirici bir tutum izler. Bu güç genellikle zorlama, agresyon, tehdit içerir. Özellikle orta sınıf ailelerde bu gücü elinde tutan eş diğerini evlilikten ayrılma tehdidi ile kullanır. Özellikle erkek oluşun bir güçle ilişkilendirildiği toplumlarda ve düşük sosyo ekonomik ortamlarda bu güç fiziksel istismar şeklinde kendini gösterir. Uzman gücü olarak adlandırılan bir diğer güç de ailede eğitim ve deneyime bağlı olarak aile ve evlilik içinde konuya göre karar verebilmeye yarar. Örneğin arabalar konusunda bilgili bir eş, araba alınacağı zaman karar veren kişi olacaktır. Aile ve evlilik içinde görülen bir başka güç çeşidi de ödüllendirici güçtür. Bu gücü elinde tutan kişi diğer eşi memnun eden fiziksel veya psikolojik ödüller ile kendi istediği şekilde davranması için yüreklendirir. Aile ve evlilik ilişkilerinde bireyin diğerini ve/veya diğerlerini etkileme stratejilerini iki eksende inceleyebiliriz. Bunlardan ilki dolaylı/dolaysız ekseni olarak adlandırılabilir. İlişkide etki etmek isteyen kişinin istediğini yaptırtmak için eşine güzel sözler söylemesi, iyi davranması dolaylı etkiye bir örnek olarak verilebilir. Aynı eksen içinde dolaysız etki de kişinin yapılması istediği şeyi karşısındakine sorması, söylemesi şeklinde örneklendirilebilir. Etki etme çeşitlerindeki ikinci eksen ise tek taraflı/çift taraflı etki eksenidir. Tek taraflı stratejilerde birey karşı tarafı etkilerken geri çekilir, boyun eğer, içine kapanır veya çifti oluşturan bireylerden her biri kendi istediği şekilde davranır. Çift taraflı stratejilerde ise eşler tartışır, birbirlerini ikna etmeye çalışır. Dolaylı/dolaysız ve tek taraflı/çift taraflı eksenleri çerçevesinde dört farklı etki etme çeşidi oluşur.Bu dört farklı etki etme şekli dolaysız-tek taraflı, dolaysız-çift taraflı, dolaylı-tek taraflı ve dolaylı-çift taraflı olarak sınıflandırılır. Dolaysız-tek taraflı kategoride etki etmek isteyen eş diğerini suçlu hissettirir, tartışmaya izin vermez ve/ veya mekanı terk eder. Dolaysız-çift taraflı kategoride etki etmek isteyen eş diğerini pohpohlar, gerçek olmayan iltifatlarda bulunur, geçmişte ona yapmış olduğu iyilikleri hatırlatır, yani kısaca kişi istediğinin gerçekleşmesi için dolaysız ve karşı tarafı ikna edecek bir yol izler. Dolaysız-tek taraflı kategoride eş bunu üç farklı şekilde yapabilir. İlkinde isteğinin yapılmasını isteyen eş ağlar, yalvarır, hasta olur, hasta olduğunu iddia eder, güçsüz davranır. Dolaysız-tek taraflı kategoride bir ikinci yol da karşı tarafa kötü sözler söylemek, hakaret etmek, küçük düşürmek,dalga geçmek, onu değersiz hissettirtmektir. Otoriter gücü kullanıp, daha fazla bildiğini iddia etmek, ısrar etmek de dolaysız-tek taraflı kategoride izlenen üçüncü yoldur. Dolaysız-çift taraflı kategoride ise eşler hem dolaylı yollar yerine konuşur, tartışır, pazarlık eder, anlaşmaya ve ortak bir kararda uzlaşabilmek için çalışır. Bu kategoriler arasında dolaysız-çift taraflı dışında kalan tüm seçeneklerde evlikteki güç sadece bir bireyde iken, dolaysız-çift taraflı seçeneğinde gücün evlilik içinde paylaşıldığını söyleyebiliriz. Aile ve evliliklerde gücün kimin tarafından kullanıldığını ve bu gücün nereden kaynaklandığını inceleyen araştırmalarda, gücün kaynağının erkek oluş, kültürel faktörler ve daha fazla kaynağa sahip olma ve evlilik ilişkisine daha fazla kaynak getirmekle ilgili olduğu bulunmuştur. Bu araştırmalara göre evliliklerde de “sosyal değişim” teorisi geçerli. Yani Eğer A, B' nin istediği şeye sahipse , A'nın B üzerinde gücü var demektir. Ayrıca A'nın B üzerindeki gücü, B'nin istediklerine farklı yollarla ulaşabilme kapasitesi ile de ilişkilidir. Yani evlilikte güç denge/dengesizliği para ve malla ilişkili. Bu konuda yapılan farklı çalışmalar da paranın, eve getirilen gelirin önemli bir etkisi olduğu doğrular nitelikte. Özellikle eşlerinden daha fazla gelire sahip erkeklerin evlilikte karar verme gücünün daha fazla olduğu araştırmalar sonucunda kanıtlanmış. Eve getirilen gelirin yanı sıra kişinin mesleğinin kendisine sağladığı prestij ve eğitim düzeyinin yüksek oluşunun da evlilikte gücü elde tutma ile orantılı olduğu yapılan farklı araştırmalar sonucunda ortaya çıkan bir bulgu. Evliliğe getirilen kaynakların gücü belirlemede önemli bir yeri olsa da , evlilik içerisinde getirilen kaynağın diğer eş tarafından değerli bulunup, bulunmaması da gücün kullanımını etkileyen bir faktör olarak çıkıyor karşımıza. Bu konuda yapılan araştırmalar özellikle evlilikte kadının gücünün evde yapılan işin değerli görülüp, görülmemesi ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Kadının gelir getirmese de evde yaptığı işin-ev işleri, çocuk bakımı- değerli görüldüğü durumlarda, evlilik içindeki gücünün de yüksek olduğu görülüyor. Aile ve evlilik içindeki güç dengesini ekonomik kaynaklarla açıklamanın yeterli olmadığını düşünen farklı araştırmacılar yalnız ekonomik güç, eğitim düzeyi ve mesleğin değil çekicilik, sevilen ve kabul görülen bir birey olmanın da evlilikteki güç dengesini değiştirip, değiştirmediğini araştırdılar. Bu çalışmaların sonuçlarına bakıldığında, kadınlarda “çekiciliğin” önemli olduğu, gücün ne kadar çok arzu edilir, evlenilmek istenilen kişi oluşla ilgili olduğu görülüyor.
Evlilikte gücün hangi eş tarafından elde tutulmasını “ en az ilgilenen” prensibiyle açıklayan bir başka çalışmaya göre de evliliği sürdürmekle en az ilgilenen kişi o evlilikte gücü elinde tutan ve kullanandır.Bu gücün kullanıldığı evliliklerde kendisini güçsüz hisseden taraf evlilikten ayrılmak istediğini söyleyerek güç dengesini kendi lehinde değiştirebilir. Bu prensibe göre bir evlilikte, evlilikle en az ilgilenen kişi ayrılmayı veya boşanmayı isteyerek kendi güçlü konumunu daha da pekiştirebilir. Evliklerde güç denge/dengesizliğini belirleyen bir başka faktör de evliliğin içinde yaşandığı kültürel ortam. Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Danimarka, Belçika Yunanistan ve Yugoslavya gibi farklı ülke ve kültürleri inceleyen bir çalışmada, evlilikte gücün getirilen kaynaktan ziyade, o evliliğin yer aldığı kültürden etkilendiği görülmüş. Yani getirilen kaynak ne olursa olsun, o evlilik ataerkil bir toplumda ise güç erkektedir, eşitliğin daha önemli olduğu toplumlarda ise güç eşler arasında dağılmıştır. Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri ve İskandinav ülkelerinde yapılan araştırmalarda karar verme mekanizmaları kadın-erkek tarafından paylaşılsa da, daha eşitlikçi olan İskandinav ülkelerinde evlilikte gücün daha eşit bir şekilde paylaşıldığı görülmektedir. Modernliğin ve gelenekselliğin bir arada yaşatıldığı Türk toplumunun da içinde bulunduğu Müslüman ülkelerde yapılan araştırmalara göre diğer ülkelerde görülen “ataerkil” ve “eşitlikçi” düzenlerin yanı sıra, bu tip ülkelerde “modern bir ataerkil” düzenin hakim olduğu görülüyor. Kadınların iş dünyasına katılmaları ile birlikte daha paylaşımcı evliliklerin çoğalmasına neden olan bu “modern ataerkil” yapılanma gücün yalnızca erkek tarafından kullanılmasına engel olmakta ve böylece evlilikteki, gücün kadın ve erkek tarafından daha fazla paylaşıldığına işaret etmektedir. Ortak karar verme mekanizmalarının oluşturulabildiği, gücün bir birey tarafından elde tutulan değil de paylaşılan bir faktör olduğu evliliklerde, iş gücünün de paylaşıldığı görülmektedir. Hangi evliliklerde gücün paylaşıldığını araştıran çalışmalarda, kadının kariyerinin nasıl algılandığının evlilikte gücü paylaşma ile doğrudan ilişkili olduğu gözlemlenmiş. Evliliklerde farklı faktörlerle -eğitim, gelir, meslek, çekicilik, güzellik, kabul görme, kültür- değişen güç dengesizliğinin, yirmi birinci yüzyılda yerini daha paylaşılan bir güç dengesine bıraktığı yadsınamaz bir gerçek. Gücün tek bir eşte olduğu ve gücün paylaşıldığı evlilikleri inceleyen çalışmalarda gücün tek eşte olduğu evliliklerde özellikle kadınların fiziksel ve ruhsal sağlıklarının olumsuz olarak etkilendiği görülmüş. Evliliklerinde gücü elinde tutan kadınların daha az stresli oldukları ve bu kadınlar arasında depresyonun daha az görüldüğü, gücün dengeli dağıldığı evliliklerde kadına karşı şiddetin daha az olduğu, fiziksel ve sözel şiddetin eşitlikçi olan evliliklerde daha az rastlandığı yapılan farklı araştırmalarla kanıtlanmış gerçekler olarak çıkıyor karşımıza. Evliliklerde güç dengesi-dengesizliğinin evlilikteki tatmin ve evlilikteki mutlulukla ilintili olduğu da bilinmesine rağmen bu konuda yapılan araştırmaların sonuçları çelişkili. Erkeklerin egemenliğinin hüküm sürdüğü evliliklerin daha mutlu olduklarını söyleyen eski araştırmalara rağmen yirmi birinci yüzyılın başında yapılan bir araştırmanın sonucuna göre daha eşitlikçi evliliklerin daha mutlu evlilikler olduğunu öğreniyoruz. Hangi evlilikte gücün paylaşılabileceğini araştıran bir başka çalışmanın sonucuna göre evlenen kadın ve erkek birlikte başladıkları hayata maddi ve maddi olmayan çeşitli kaynaklar getirirler. Bu kaynaklar evliliğe girilmeden önce her iki eş tarafından görülen ve o eşi seçmede etkili olmuş olan kaynaklardır. Kadın ve erkeğin güzelliği, çekiciliği, zekası, mesleği, geliri bu seçimi yapmada etkili olmuştur. İçinde yaşanılan toplumun da etkisiyle evlenen çiftin kafasında bir “ideal” eş-evlilik resmi de vardır. Bu değişkenlerin toplamı evlilikte eşlerin gücü nasıl paylaşacağına veya paylaşamayacağına etki eder. Evlilikte güç dengesi araştırılması zor bir konu olsa da farklı disiplinlerden araştırmacıları ilgilendiren bir konudur. Evlilik kurumu var oldukça güç denge ve/veya dengesizliği hep var olacaktır. Bu makalede bu güç denge-dengesizliğini irdeleyen, bunun nedenlerini araştıran farklı çalışmalardan örnekler vererek bu dengesizliği yaratan faktörlerin önemli olanlarını derlemeye çalıştım. Son yıllarda bu konu ile ilgili yapılan araştırmalar çoğalsa da farklı disiplinlerden ve farklı ülkelerden gelen araştırmalar çoğaldığında bu dengesizliğe neden olan kişisel ve kültürel faktörlerin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.